Bir Safder Baba Konuşması:Yaştan Bağımsız Yaşamak

Maratonun ihtiyar delikanlısı Safder Kartoğlu’nun 21 Mart 2018’de; 91 yaşındayken İstinye Park’ta düzenlenen “Adidas Runners İstanbul Koşu Sohbetleri”nde “Yaştan Bağımsız Yaşamak” başlıklı bir konuşmasının metni, Safder Baba’dan sağlıklı yaşamın ipuçlarını öğrenmek isteyen tüm dostlarımı için aşağıdadır:

Dostlar,

Hoşgeldiniz. Ayaklarınıza sağlık. Yüreklerinize sağlık. Ben, çoook eskiden, daha sizler doğmamışken, daha kimseler koşmazken sabahın beşlerinde yollara düşer, sizler için, yarınlar için güneşi doğururdum. Bir gün olsun yorulmadan, her gün aşkla! Geçen yüzyıldan bu yüzyıla… Bir gün olsun aksatmadan… Güneşi her gün doğurursanız siz de her gün yeniden doğarsınız. Onun için yaşımı 91 deseler de yaşım yoktur benim. Ben yaşsızım. Dört bir yanımın kendine, çevresine, insana, doğaya, bütün canlılara selam eden siz gençlerle dolu olması beni daha da yaşsız kılıyor. İçimi ısıtıyor, sizlerle umudum tazeleniyor. Dün de iyilik peşinde koşuyordum, bugün de koşuyorum, yarın da koşacağım. Burada kilit sözcük “koşmak” değil, “iyilik!” İyilik peşinde koştuğumuzda dinç, taze, dimdik kalırız. Kimi zaman, aramızdan kopartılan gencecik evlatların adımlarını kuşanıp koşuyorum. Yaşım 91’miş ne yazar? Adımlarım hep 19. Kimi zaman, Zonguldaklı madenciler için koşarım. Kimi zaman doğup büyüdüğüm Devrek için… Ve şiir gibi bir yaşamı paylaştığım canım karım Cahidemi kaybettiğim 2004 yılından sonraki her yıl, onun her yaşgününde sonsuz uykusunu uyuduğu Çanakkale’de koşarım. Önceleri tek başıma koştuğum “Bir Sevda Koşusu: Cahedi Kartoğlu Yarı Maratonu”nu sonraları genç koşucu arkadaşlarımla birlikte koşar, Cahide’nin gömütünün başına geldiğimizde ona yazdığım mektubu okur, “İyi ki doğdun Cahide!” derim. Yaşamak için, yaşatmak için koşarım. İyilik peşinde… Adım adım koşarım. “Şairler şiirlerini sözcükleriyle yazar. Biz koşucular şiirlerimizi adımlarımızla yazarız.” diyerek koşarım. Sizler de sporsuz kalmadığınız gibi, kitapsız, edebiyatsız, şiirsiz, sanatsız da kalmayın! Sevin, birbirinizden vazgeçmeyin! Adaletli, vicdanlı, şefkatli olmanın iç huzuruyla nefes alın! Tevfik Fikret’in dediği gibi kıran da olsa kırılın siz, ama sakın bükülmeyin!

*

Konuşmaya başlarken, “hani kimseler koşmazken ben koşardım” dedim ya. Evet, o zamanlar böyle sizin gibi hem başka bir mesleği olup hem de koşan neredeyse hiç kimse yoktu. Beni sokakta koşarken görenler yadırgardı. Çok olumsuz sözler işitmişliğim de vardır; arabasının camından başını sarkıtıp “Lan manyak ne koşuyorsun!” diye bağıranların sesleri bir kulağımdan girer öbür kulağımdan çıkardı. 50 yaşımda Hürriyet’in Dedeler Yarışı’na katıldığımda zaten her sabah pazartesi dışında en az 10 km koşan bir insandım. 40’lı yıllarda Zonguldak’ın ilçesi Devrek’te; Devrek Gençlik Kulübü’nün futbolcusu, her şeyiydim. Öğrencilik yıllarımda basketboldan futbola, masa tenisinden voleybola sporun her dalında varlık gösteren bir öğrenciydim. Ruhumla, bedenimle, inadımla gerçek bir sporcu oldum. Bir yerden bir yere arabayla değil yürüyerek gitmeyi seçtim. Ne sigara, ne içki içtim. Âşık olduğum, omuzlarından yükünü almaktan mutlu olduğum, hemşirelik gibi ağır bir mesleği sürdüren bir eşim, her birine ayrı emek verdiğim 3 çocuğum vardı. Eril değil eşit bir yaşamın içindeydik. Doğurmak dışında her şeyi yapan bir babaydım. Koşullar ne olursa olsun, elimden ne Cumhuriyet gazetesi, ne kitap eksik oldu. İflah olmaz bir âşık, bir kitap kurduyum. Kitaplar, kitaplığımıza sığmaz, evimizin mutfak dolaplarından bile kitaplar taşardı. Sadece sporla değil, romanlar, öyküler, şiirler ve edebiyat dergileriyle hep canlı kaldım.

*

İstanbul’da 1995 yılına dek, 9 kez Avrasya Maratonu’nu koştum. En iyi derecem 03.23 oldu. Bu 1995’te olsa, demek o zaman 68 yaşındayım. Sonrası yurtdışı mataronlar. Kendi çabalarımızla. Sırasıyla Stokholm (1995), Londra (1996), Rotterdam (1997), Lozan (1997), Viyana (1999), Paris (2000), Atina (2001), New York City (2002), Sidney (2003), Marakeş (2005), Berlin (2006), Zürih (2007), Boston (2008), Roma (2009), Prag (2010). Ve 2010’da yine Türkiye… 2011’de de yine Türkiye… 2012’de de yine Türkiye… Avrasya Maratonu… Ve Avrasya Maratonu’nu bitiren en yaşlı atlet olma mutluluğu…

*

Güney Amerika ve Antartika dışında 5 ana karada, 16 ülkede kendi olanaklarımla, çocuklarımın da desteğiyle koştum. Antartika’da koşma düşümü, bir sponsor bulamadığımız için gerçekleştiremedim. Onu düşlerimde koştum. Düşlerimde sık sık koşarım. Ama nasıl koşarım?

Düşlerinin kiminde maraton çıkış yerine ulaşamam, maratonu koşarken parkuru yitiririm, bir başıma kalırım, maraton çıkış yerine giderken çantasıma bakarım, aman Tanrım, maratonda giyeceğim ayakkabım, şortum yok, atletim de yoktur! Eve dönsem maraton çıkışına yetişemeyeceğim, üzülür, üzüntüden kahrolurum. Kimindeyse yerden koşarak değil, havalardan uçarak gider, aşağıdan beni izleyenlerin şaşkın bakışlarını görür, bu sefer de mutluluktan uçmaya, daha yükseklere uçmaya devam ederim.

New York City Maratonu’nu 93 yaşında koşmuş bir atletin olduğunu öğrendiğimde kendi kendime şu sözü verdim: “New York City Maratonu’nu bir kez daha koşacağım. O atletten bir yaş daha yaşlı olarak 94 yaşımda koşacağım. Ve de bu maratonu koşan en yaşlı atlet olacağım.” Şimdi yaştan bağımsız yaşarken 94 yaşıma gel diyorum. Gelir gelmez ver elini New York City Maratonu! Düşümü gerçek eylemeye… “Söz büyücüm” dediğim yazar torunum Can Gürses’in bir sözü vardır, der ki: “Hayal, sizin kurduğunuz kadar güzel olunca, gerçek olmadan edememiş!”

*

Burada sizlere aktardığım bitiriş dereceleri bir yanılgıya yol açmasın. O dereceleri sadece bir bilgi olarak sizinle paylaşıyorum. Yoksa yarışlarda ne kendimle, ne başkalarıyla yarışıyorum. Hatta, yarışın sonlarına doğru hızlanmak yerine, “Ah bu koşu bitmesin!” diyerek adımlarımı yavaşlatıyorum, daha da yavaşlatıyorum, içim gidiyor koşu bitecek diye. Evet, yarışları “Ah bu koşu bitmesin!” diye diye bitiriyorum.

Sevgili dostlar, maratonun ihtiyar delikanlısı Safder Baba olarak benim çok çok çok önemli bir işim var. Sizlere yönelik bir işim. Şöyle bir düşünecek olursanız, bu işin ne olabileceğini bulmanız işten bile değildir. İşte size yine de bir ipucu. Bu işin simgesel sözcüğü “güneş”tir. Ben Safder Baba, güneş topluyorum sizin için. Benim için yaşamım boyunca sürecek olan bir görev olmuştur bu işi yapmak. Şairimiz Ülkü Tamer, “Güneş topla benim için” demiştir. Bense “Güneş topluyorum sizin için” diyorum. Sevgili dostlar işte, dönüştürdüğüm biçimiyle bu şiir, maratonun ihtiyar delikanlısı Safder Baba’nızdan armağan olsun sizlere.

Seher yeli çıkıyorum dağlara

Güneş topluyorum

Sevgili dostlarım benim

Sizin için

Haber iletiyorum dört diyara

Güneş topluyorum

Sevgili dostlarım benim

Sizin için

Umutların arasından

Kirpiklerin karasından

Döşte bıçak yarasından

Güneş topluyorum

Sevgili dostlarım benim

Sizin için

Yazdan kıştan ilkbahardan

Mahpuslardan dört duvardan

Dolu dizgin sevdalardan

Güneş topluyorum

Sevgili dostlarım benim

Sizin için

Seher yeli yar gözünden

Havadaki kuş izinden

Geceleyin gökyüzünden

Güneş topluyorum

Sevgili dostlarım benim

Sizin için

Sizin için

Sizin için

*

Sizleri seviyorum. Beni dinlediniz; sağ olun var olun, Safderce kalın. Sorularınız varsa, buyurun…

Sevgiler, saygılar.

Safder Kartoğlu

İstinye Park, 21 Mart 2018


Safder Baba, Bakırköy sahilinde. (15 Mart 2021)
Fotoğraf: Can Kartoğlu